İnsanlar sevdikleri zaman mantıklarını kaybederler kendi benliklerinden çıkarlar bambaşka yaratıklar olurlar ve sadece akıllarının dikine hareket ederler maksat o anki pembe rüyadan hiç bir zaman çıkmayacağını düşünüp sonsuza kadar bulutların üzerinde yaşlanıp ölüp gitmek..
Ama gerçek dünya bi süre sonra leyla olmuş beyinlere sinyallar yollamaya başlar..bünye duraksar bir an kendine gelir derki; nerdeyim ben napıorm burada ne için çabalıyorum; benim hayata dair kaygılarım ideallerim vardı 3 ay öncesine kadar.. Herşeyden vazgeçip günün büyük kısmını öldürüyorum kendime zaman ayırmam lazım der.. ama geçici sorumluluk duygusu çabuk kaybolur..Ama çok seviyorum doyamıyorum feda olsun onun için herşey cümlesini duymak çok uzun sürmez..
Bir süre sonra 2. sinyal gelir. Zamanın hızlı akışı monotonluk evresini de beraberinde getirir aynı mekanlarda aynı saatlerde hergün geçirilen zamanlar sıkmaya başlar artık diyaloglar azalır; niye gözlük taktın ya da mavi giy demiştim kırmızı giymişsin; ağzını şapırdatmana dayanamıyorum ya da yinemi osurdun bunu hep yapıyorsun yeter! şeklinde saçma sapan kavgalar çifti yıpratmaya başlar.
Gerçek hayat adamımızı iyce uyandırmaya başlamıştır mevzuya; akranları idealleri peşinden koşarken o aşkın peşine gitmiştir..Çaresizce sevilmek isteyip teslim olan bünye bir süre sonra iç kanama geçirerek pert olur. Sonuç hüsrandır kaybolan yıllar kırık bir kalp ve hep keşke yapsaydım denilecek idealler arkadan beyaz mendil sallarlar yorgun kahramanımıza..
Aslında sevilmek istemek, çok sakıncalı bir durum değildir ama hayatı boyunca sevgi görmeyipte bir an sevildiğini hisseden insan hep o anın tadını çıkarmak için çabalar işte bu sakıncalıdır..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder