31 Aralık 2011 Cumartesi
Yaşamınca Güzel Yıllar, Mutlu Yarınlar
Koca bir yılı geride bıraktık.
Geriye dönüp baktığımızda üzüntüsüyle, sevinciyle bıraktığı izleriyle bir yıl daha yaşlanmışız.
Herkes yeni yıldan önce sağlık sonra huzur bekliyor.
Geçen yılıda kimisi iyi kimisiyse çok kötü hatırlıyor.
Yeni bir sevgili edinen, iş bulan, maaşına zam alan, bedelliden yararlanmaya hak kazanan, çocuk sahibi olan insanlar için 2011 fevkalede verimli geçmiştir.
Ama Boşananlar, Yakınlarını kaybedenler, İş hayatında başarısız olanlar ve buna benzer birçok etmeni yaşayan akadaşlarında bundan sonraki yaşamlarında 2011 yılını bir an önce unutmak istediklerini tahmin ediyorum.
Ancak yılların rakamsal ya da uğursal bir yanı olmadığını düşünenlerdenim.
Herkes hakettiğini yaşıyor.
2011 verdiği kayıplarlada hatırlanacak bunların başında da Steve jobs'un ölümü geliyor. 5 ekim 2011 de kaybettiğimiz Apple firmasının patronu zekası, tutkusu ve enerjisi, hayatımızı zenginleştiren ve geliştiren sayısız buluşun kaynağı oldu. Dünya, Steve sayesinde ölçülemez derecede daha iyi bir yer haline geldi.
2011 de kaybettiğimiz ünlüler.
Steve Jobs
Amy Winehouse
Elizabeth Taylor
Ceseria Evora
Clarence Clemons
2011 yılının olayı İbrahim Tatlıses’e düzenlenen saldırı, yılın sporcusu Arda Turan, yılın siyasi olayı ise Fransa meclsinin onalyladığı ermeni yasa tasarısı olarak gösterebilirz.
Yeni yıla gireceğimiz bu son günde herkesin kutlamalar için bir yerlere akın etmesi mekanlara büyük paralar ödeyip gecenin sonunda hizmetten memnun kalmayıp hayal kırıklığına uğramasıda memleketimin klasikleşen ritüellerinden biri haline geldi.
Yılbaşı diye tribe girip kendinizi kaybetmetmeyin unutmayınki yarın hayat devam edecek.
Bu gece herkes birbinin kulağına sevgi sözcükleri fısıldayacak. Bir yerlede sizi seven insanlar sizi bekliyor olacak onları ihmal etmeyin.
Son olarak yazdığım yazıların tamamını desteklediğiniz ve iyi dilekleriniz bana yolladığınız için size teşekkür ederim.
Yeni yılın herkes sağlık mutluluk ve huzur getirmesini dilerim.
Mutlu Yıllar !!
23 Aralık 2011 Cuma
Oğlunuz Erdal
Güneş vücudumdaki gözeneklerden içeriye akıyor, uçsuz bucaksız görünen bu çayırda olabildiğince hızlı koşuyordum.
Bir yandan güneşin sıcaklığını bir yandan rüzgarın serinliğini hissetmek özgürlük hissi veriyordu.
Az ilerde bir ırmak vardı oraya gidip serin sulara atlayacaktık arkadaşlarla.
Daha 16 yaşındaydık..
....................................
Demir kapının açılma sesiyle irkildim.
Sövdüm,sinirlendim gördüğüm rüyanın içinde çok huzurluydum.
Gözlerimi açmadım. Zaten açsamda hiçbirşey göremiyordum.
Bu hücrede hiç pencere yoktu.
Uyurken ayağımdaki zincir bileğimi baya sıkmış olacak ki ayağımı hissetmiyordum.
Haraket etmek isterken düştüm. Yaklaşık 2 haftadır neredeyse kıpırdamadan bu şekilde duruyordum.
Zincirler çok canımı yakıyordu.
Kapı açıldı.
İçeriye çılgınlar gibi doluşan ışık şelalesine sövdüm acı acı.
Sizinle işim çoktan bitti bırakın peşimi.
Gözlerim kamaştı. Elimi yüzüme siper edip; Kapının önünde duran gardiyanı tanımaya çalıştım.
İrice bir adamdı. Arkasından vuran gölgeden dolayı yüzünü seçemedim.
Elindeki tepsiyi usulca bıraktı yere.
Kapıyı hızlıca vurarak kapattı,
Alttan üstten zincirleri vurdu. Ayak sesleri uzaklaştı gitti..
Karnım çok açtı. Karanlıkta tepsiyi aradım.
Fareler ekmeğime çoktan göz dikmişti. Bir hışımla gelip götürmüşlerdi bayat ekmeklerimi.
Hafif tebessüm ettim.
Zaten çoktan ölmüştüm ben. Hayallerim kaybolmuş. Haklarım çalınmış. Yapmadığım bir şey yüzünden hücreye tıkılmış. Ortada piç gibi bırakılmış. 16 yaşı sırf idam edilsin diye 18 e yükseltilmiş bitik bir adamdım.
Gördüğüm işkenceden olsa gerek acıya duyarlı hale gelmiştim.
Artık Ne karnım acıktığında acı çekiyordum ne de sırtıma kırbaç yerken.
Kahkayı patlattım.
Devlet, bu kadar iş varken kalkmış benimle uğraşıp duruyordu.
Gururluydum çünkü hiç sızlamadım, ağlamadım istediklerini vermedim onlara.
Tek içimi burkan, kanımdan gücümü çeken şey yazdığım mektup babamın eline geçtiğinde çok üzüleceklerdi hem de çok.
Hiç bir zaman eskisi gibi olamayacaklardı.
Annem ve kardeşlerim dayanamayacaklardı belki bu acıya ama babam öyle değildi. Dik başını asla eğmez benim ne için savaştığımı çok iyi bilir ve gurur duyardı benle.
Bir hafta sonra sahneye çıkacaktım. İdam sehpasına. Son perdeyi oynayıp kapatacaktım tiyatroyu bir daha açılmamacasına.
Ailem o zamana kadar mektubumu çoktan alır.
Belki babam da gelir beni izlemeye diye düşündüm. Gelsin göreyim onu son defa.
16'sında ölümü bekleyen koca bir adamdım.
Sıkıca kapattım gözlerimi.
Nehirde akıntıya karşı yüzmeye çalışıyorduk çok zordu ama gülüyordum.
Güneşin sıcaklığı rüzgarın esintisiyle birleşince özgürlük kokuyordu sanki..
................................................................
Erdal Eren, idam edilmeden 16 saat önce kendisini ziyaret eden gazeteciler Savaş Ay ve Emin Çölaşan'a, "avukatıyla görüştürülmediğini, 18 yaşının altında olmasına rağmen idam edilmek istendiğini, yaşının 18'den küçük olduğunu tespit edecek olan kemik testi yapılması talebinin kabul edilmediğini, vurduğu söylenen jandarma erine çok uzaktan ateş açtığını ama otopside yakın atışla öldüğünün kanıtlandığını, kendisini ibret olsun diye asacaklarını ve ölümden korkmadığını" söyledi.
12 Eylül darbesi öncesinde er Zekeriya Önge'yi öldürdüğü gerekçesiyle hüküm giyen, Ankara Yapı Meslek Lisesi öğrencisi Erdal Eren, 16 yaşında asılarak idam edildi.
8 Aralık 2011 Perşembe
BİR YASTIKTA HERGÜN ÖLÜM
Yine başlıyor..
Sancılarım durmuyor yine..
Allahım lütfen şimdi değil.. Şu an olamaz o evdeyken olmamalı!!
Korku içinde oturduğum yere yığıldım..
Bacak aramdan akan sıvının sıcaklığını hissettim.
Karnımdaki haraketlilik doğumun habercisi gibi..
Allahım tek isteğim sıcaklığını hissettiğim sıvı açık renkli olsun.
Korku içinde elimi bacak arama götürdüm.
Kan.
Doğum başlamıştı.
Derin nefes alıp veriyordum aynı doktorun gösterdiği gibi.
Odanın tam köşesindeydim. Kapı karşımda aralık duruyordu.
Buzlu camın ardında koridorda onu gördüm.
Elinde telefon acil ambulans istiyordu.
Çok korkuyordum tek isteğim çocuğumu sağsalim dünyaya getirmekti.
Birden ses tonu yükseldi..
Telefondaki kadına 'Beni gerizekalımı sandın hanım karım hamile çabuk gelsin ambulans ne yapmam gerektiğini bende biliyorum'
Telefonu yumruklamak istermiş gibi çarparak kapattı.
Kanım akmaya devam ediyordu.
Kocam ıslık eşliğinde mutfağa yöneldi.
Ağzıyla tutturduğu melodi eski bir şarkıydı.
Çabucak tanıdım ama şarkının ismni hatırlamakta baya zorlandım.
Su ısıtıcısını çalıştırdı. Kendine kahve yapıyordu.
Kan birikintisi gittikce artıyor. Güçsüzleştiğimi hissediyordum.
Yakınımdaki sandalyeye doğru süründüm.
Böyle durumlarda tam ne yapılır kestiremyirdum.
Normalde doğuma 4 hafta vardı.
Sancı aniden başlamıştı.
Sandalyeden destek alıp yarı oturur pozisyonda karnımdan gelen sesleri dinlemeye
koyuldum.
Kocam bir hışımla girdi içeri.
Elinde bir bez.
Salyalarını yüzümü püskürterek bağırdı.
'Ortalığın haline bak her taraf ne hale geldi',
'çabuk al bu bezi sil şu etrafı ambulans geliyor.'
Bezi yüzüme fırlattı.
Korkudan olsa gerek o acımın içinde içinde oturduğum kan göletini siler gibi yapıyordum.
Tek isteğim bana yaklaşmaması olmadık bir şeye sinirlenip beni dövmeye başlamamasıydı.
Çünkü bu sıradan bir durum değildi.
Allah bu adama diğer hayatında nasıl bir muamele yapacak düşünmek bile istemiyordum.
Her türlü pisliğe bulanmış ama yanında kalmaya mecbur olduğum bir manyak.
Gidersem beni öldüreceğini söyleyen.
Zaman zaman öldürmeyi deneyen bir adamdı hayat arkadaşım.
Karşımda acılı halimi kahve içerek izledikten sonra bardağı bırakıp üstüme yürümeye başladı.
'senden tek isteğim ortalığı bu kadar batırmamandı'
'tamam doğur ama düzgün doğur ambulans gelecekti zaten'
'senin içindeki çocukta senin gibi ahmak olacak buna bir çare bulmalıyım'
kendi kendine konuşuyordu. Yüzünde hafif bir gülümseme vardı.
Ondan nefret ediyordum. Hem ağlıyordum hem çaresizlik ve korkudan sesimi çıkaramıyordum.
Birden karnımı tekmelemeye başladı.
İki büklüm oldum. Canım çok yanıyordu.
Bir yandanda gülmemek için zor tutuyordu kendini.
Çocuğum için dua etmeye başladım içimden.
Ölüm umrumda değildi.
Sık ve kuvvetli kasılmalar başladı.
Canım çok yandı. Karnımı öyle hızlı vumuştuki bebeğimi kaybettim.
Kocam yorulmuş nefes nefese kalmıştı.
Ambulansın siren sesleri uazktan duyuşuyordu.
Kulağıma yaklaştı. Hiçrbişey söylememem gerektiğini.
Benim ne kadar akıllı bir insan olduğumu bildiğini söyledi.
Eğer herhangi bir şey söylersem beni öldüreceğünden bahsetti.
Onayladım haklıydı çok korkuyordum.
Kimseye hiçrbirşey söyleyemeden 8 yıldır hergün azap çekiyordum.
Gelin olduğum gün başlamıştı beni dövmeye..
Hemşireler hışımla içeri girdi. yarı baygına yerden yukarıya doğru bakıyorudum.
Kocamın panik halinde endişe içeren yetişin karım ölüyor dediğini duydum.
Bir yandan benimle ilgileniyor bir yandan kocamı yatıştırmaya çalışıyorlardı.
Gerçeği benden başka kimse bilmiyordu..
Bilmeyecekti.
Arkdadaşlar kadına uygulanan şiddet sandığımızda çok daha ciddi boyutlarda.
Seslerini çıkaramaz durumda binlerce kadın var.
Onların varlığını hissederseniz yardımı esirgemeyin.
Saygılar.
Etiketler:
bebek,
doğum,
kadın,
kadın hakları,
kadının çaresizliği,
şiddet
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)