23 Kasım 2011 Çarşamba
GERÇEK BİR HİKAYE BÖLÜM 5
Oyun basit ve kolay bir oyundu.
Birbirimize notlar bırakıp evin çeşitli yerlerinde saklayacaktık.
Notlar birbirimize olan hislerimizi, aşklarımızı anlatan küçük cümleler olacaktı.
Birbirimize yazdığımız bu notları evde saklandıkları yerden çıkardıkça onları biriktirecektik.
30-40 yıl sonra Aşk yok diye direten torunlarımıza ve dostlarımıza kanıt olarak gösterecektik belge değerindeki sözcükleri.
Her gün bıkmadan bunu yapmaya karar verdik.
Eğer bir gün yapmassak ayrı insanlar olmuş ve çoktan ayrılmış olacaktık.
Sözümüzü tuttuk. Mehtap bana hergün evden çıkmadan önce bir not bırakıyor ve hep aynı yere saklıyordu.
Salondaki küllüğün altı.
Her sabah kalktığımda ilk oraya bakıyordum. Mutlu oluyordum.
Meleğim pamuk elleriyle bişeyler karalamış. Sonunada gülücük işareti koymuş oluyordu.
İstanbula Mesutla birlikte gezmeye gittiğinde küllüğün altına baktım.
Boştu.
Tamam çok detaydı. Anlamı yoktu.
Ama sırtım ürpermişti işte.
Alışkanlık dedim kendi kendime..
................................................
İstanbul..
Güzel bir kadın..
Heybetli bir çınar..
Hüzünlü bir akşamüstü..
Rengarenk bir panayır..
Yaptığı yaramazlıkları gizlemeye çalışan bir çocuk gibi görünüyordu uzaktan..
Burda hava o kadar hızlı değişiyordu ki kokular; suratlar; huylar; aşklar; hüzünler; kahkalar sanki hepsi birbirine karışıyordu.
................................................
Altan bu gün geldi İstanbula. Olan biteni anlattım.
Ağladım.
Hayatımda hiç bu kadar ağlamamıştım.
Canım çok yanıyordu..
Kırık bir cümle döküldü ağzımdan.
İntikam.
................................................
Mesutla hastane odasındaki karşılaşmızdan sonra hiç bir diyalog kurmamıştık.
Okul gezisi bitmişti bugün.
Mesut ve Mehtabın grupla beraber universiteye dönmediklerini öğrenmem zor olmadı.
Ben ve Altanda İstanbulda kalıp olan biteni öğrenmeden gitmeme kararı aldık.
Mesutun anne ve babasınında İstanbulda olduğunu hesaba katarsak olaylar işin içinde çıkılmaz bir hal alıyordu.
Altanla hem dertleşmek hem bir iki kadeh birşey devirmek için beyoğluna çıktık. Yürüyorduk.
Mesutun hastanede mehtap la aramızda birşey yok demesi sürekli aklıma geliyordu.
Neden ? Bana yaptıkları bunca şeyden sonra nasıl olurda hala aralarında olan biteni inkar ederbiliyorlardı ..
Mesut beni en iyi tanıyan herşeyimi bilen yegane dostum bunca olaydan sonra hastanede uyanmamı beklemiş bana destek olmuştu.
Aralarında birşey yoksa neden Mehtap yoktu yanında. Okul gezisi bitmesine rağmen hala İstanbulda neyin peşindeydiler.
Kafam karışık. İçim doluydu.
Acısız sancısız günler uzakta kalmıştı.
Zaman hayat misali akıp gidiyordu. Önceliğim mehtapla konuşmaktı.
Mesutu aradım.
Mehtapla görüşmek istediğimi en azından 6 yılımı verdiğim kadından son bir ayrılık cümlesini duymak istedğimi ve bunun hakkım olduğunu anlattım.
İkisindende nefret ediyordum.
Bir kaç saniyelik beklemenin ardından kavgasız gürültüsüz acısız kabul etti.
Beni beşiktaş ta bir eve davet etti ve şu an birlikte orda kaldıklarını söyledi.
Soğukkanlılığına şaşırdım.
Duygusallaığımın hat safhada olduğu bu anlarda,solgun ama güçlü görünen ses tonumla geleceğimi söyledim.
........................................
Aşk içinde garip duyguları barındıran sevinç gözyaşı karışımı garip bir gaz kütlesiydi.
Altanla beşiktaştaki evin önüne geldiğimde garip bir duygu kapladı içimi.
Mehtabın bu binada bir kaç adım uzakta ama bana ait olmaması yutkunamama ve kalp çarpıntılarına sebeb oluyordu.
Onu gördüğümde ne söyliyeceğimi bile bilmiyordum. Sadece gözlerinin içine bakıp bir kaç dakika arkamı dönüp giderim diye düşünüyordum.
Konuşmadan çok şey anlatabilirdim.
Bina eski merdiven araları rutubet kokuyordu.
Kapının önüne geldik. Altan zili çalmak için öne uzandı.
Gözlerimi kırpışıtırdım. Kendimi iyi hissetmiyordum.
Herşey yavaşladı sanki. Altan zili yavaşça çaldı kapı yavaşça aralandı.
Garip yaşlı bir surat baktı gözümün içine.
Mesutun annesi. Uykusuz gözler bitkin bir surat. Beni gördüğünede hiç şaşırmamıştı sanki.
Bir tuhaflık kapladı içimi. İçeri girdim.
Ayakabbılarımı çıkarırken farkettim içerisi sandığımdan daha kalabalıktı.
Halbuki basit bir konuşma olacaktı bu. Mesut dedim içimden yine neyin peşindeydi..
...........................................
O gece kumsalda ilk kez öpmüştüm onu. Aslında öpüşmek için gayet karanlık bir ortamdı.
Utanmıştık. İlk kez şehrimizden çıkıp bir yere beraber gitmiştik.
Yakamoz denize teğet geçiyordu. Manzaranın bizim için hazırlandığını düşündük.
Elimdeki taşı ona verdim ve bu anı sakın unutma sevgilim dedim.
Bundan yıllar önce.
İnce uzun koridordan ilerlerken aklımdan geçenler beni ağlamam için zorluyordu.
Dudaklarım titriyordu.
Mesutun annesini ve babasını hastanede gördüğümden beri neden burda olduklarını merak ediyordum.
Ama şu an umrumda değildi.
Altan arkamda kalmıştı yanlız başıma bir odaya girdim.
Mesutarkası dönük pencereden dışarı seyrediyordu.
Döndü. Sakalları uzamış. Uykusuz.
Bana doğru yürüdü. Birden sarıldı. Kokladı beni. Özlemiş gibiydi.
Olanları algılayamadığımı anlamış olmalı hiç konuşmadık.
Kapı açıldı. Altan girdi.
Mesutun sırtını ovaladı. Ama altanla ortak düşmanımız mesuttu ihanet etmişti bana.
Altan bana baktı. Üzgün.
Koridora çıkardılar beni. Mesutun annesi babası, mehtabın ailesi, arkadaşlarımız..
Hepsi koridorda bizim çıkmamızı bekliyorlardı.
Bu kadar büyük bir kalabalık bir evin içinde ne amaçla toplanırdı.
Beynim ağrıdı bir an. Tüylerim diken diken oldu.
Ruhumdan birşeyler düştü yere.
Bir kapı açıldı kimseyi görmüyordum artık.
Odaya yürüdüm.
................................
Bembeyazlar içinde bir bayan yatıyordu.
Kolunda bir serum. Büyük iç karartıcı aletlere bağlamışlar..
Ayrılık olası hayatın bir parçasıydı.
Filmlik olan çaresizlik karışındaki meleğin güzelliğiydi.
Ağlamadım.
Sırtıma biri dokundu. Doktor olduğunu söyledi.
Benim mehtap als hastalığına yakalanmış.
Kemik erimesi. Beyin fonksiyonları çalışıyor. Ama günden güne kemikleri küçülüyormuş eriyip gidiyormuş mehtap.
Ağlamadım.
Bütün bu yaşadıklarımız oyunun bir parçası sadece ben daha az üzüliyim diye yapılan mehtabın son isteği bir oyunmuş.
Dizlerim tutmadı. Olduğumu yere çöktüm.
Donup kalmıştım.
Kalbim ağrıyor terliyordum. Ona dokunmak istedim yapamadım.
Her taraf siyahtı artık ben dahil.
Siyahın ortasında bir melek öylece yatıyordu. Huzurlu.
Anlamı yoktu artık sözlerin.
Geriye kalan herşey anlamsızlaşmıştı.
Yanında notlar vardı benim için biriktirdiği...
Notların yanında kumsalda ona verdiğim taş...
Çocuktuk büyümüştük. İnanmıştık birbirimize.
Panayırda masal bitiyordu. Sessizlik zamanıydı artık.
Gözlerim doldu.
Ağlamadım.
Onun kadar güçlü olmam gerekiyordu.
Evet uyuyordu ölüyordu o..
Ama kalbi kanaya kanaya ölüyordu..
Yinede güçlüydü. Utandım kendimden.
Ateş, bulut, su, çiçek, böcek her ne şekilede buluşacaktık bilinmez.
Ama yine yanımda olacakatı.
Umutlarım umutsuzluklarıma karışmış. Paramparca kanayan kalbim enkaz olmuş içinden çıkan bir tutam aşk..
Saygılar.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder