Klostrofobi..
Kalabalık ya da dar alanda duramama fobisiymiş.
Bu terminolojik terimi duyduğumda henüz 14 yaşındaydım.
Vedat amca asansörde kaldığı gün; ben ve arkadaşlarım imdat yakarışlarını apartmanın dışından duyuyorduk.
Apartman sakinleri toplanmış; güç birliğiyle en fazla 10 dakika içinde çıkarmışlardı Vedat amcayı.
Vedat amca çıktığında yüzü bembeyaz olmuş yarı baygın halde ambulansa götürülüyordu.
Ben ve arkadaşlarım Vedat amcanın bu kadar korkmuş olmasını eğlence haline getirmiş şakalaşıyorduk.
Vedat amaca 40 yaşında uzun boylu genç görünümlü dağ gibi bir adamdı.
Komik olansa heykel gibi duran bu adamın ben ve arkadaşlarımın gözünde kudretini kaybetmesiydi.
O yakarışlar bize işkence gören bir adamın canilerden kurtulmak için umutsuzca haykırması gibi gelmişti.
Hatta arkadaşımla iddaya bile girmiştim konu Vedat amcanın altını ıslatıp ıslatmamasıydı.
İddayı kazancağımdan emindim bence kesin Vedat amca korkudan altına işemişti.
Emin adımlarla ambulansa doğru yürüdük.
Hemşirler Vedat amcaya serum ve oksijen maskesi takıyorlardı.
İyice yaklaştık..
Sonra birden kulağımda bir acı hissettim.
Şiddetli bir şekilde babam kulağımı tutmuş ona bakmam için kafamı kulağımdan aşağı asılarak yüzümü göğe kaldırdı.
Komuta merkezim olan kulağım iyce kızarmış; sıcaklık hissiyle yanma hissinin karışımı pahapiçilemez bir korku da bu sefer ben yaşıyordum.
.............................
20 yıl sonra
1. gün
Sessizliğin verdiği derin korku, sonbaharın verdiği hışırtılı serinlik, karanlığın gölgesini boyuyordu adeta.
Gözlerim kapalıyken göz kapaklarımda oluşan hologramik şekiller anaokulunda uğraştığımız yapbozlara benziyordu.
Ayaklarım bedenimden istifa etmiş artık başına buyruk benim olmayan fazlalıklarmış gibi hissettim.
Kendime geliyordum.
Gözlerimin üstünde taş ve kum parçacıklarını hissedebiliyordum. Büyük baskıyı yenip gözümü açmam için başlattığım bu savaş sandığımdan daha uzun sürecek gibiydi.
Soğukkanlı olmam hem iş hayatımda hem de sosyal hayatımda girdiğim çevrelerde beni ötekilerden hep ayırmıştı.
Bu özelliğim bugun burada çok işe yarayacak diye içten içe bir sevinç duygusu kapladı bedenimi.
Saat kaçtı ya da ne zamandır burda böylece yatıyorum hatırlamıyordum; hislerim kendini bana kapatmış uyarılmaya bekliyorlardı.
Gözerlimi açamıyorum. Derin nefes aldım. Soğuk kanlıydım. Cesaretimi toplayıp gerçeklerle yüzleşme zamanım gelmişti.
.............................
Öğle yemeğine geç çıkmış olmanın verdiği sinir stresle arabayı bir şöfor gibi değil bir pilot gibi kullanıyordum.
Hem daha eğlenceli hem de hayal dünyam çok genişti.
Kızlarım evde babalarını sabırsızlıkla bekliyor; bende bir saniye kaybetmeye tahamülü olmayan baba olarak evime yetişmeye çalışıyordum.
Kırmızı ışıklar...Böyle anlarda kırmızı lamba bana garezi varmış gibi davranır ve saatlerce sarı ve yeşil kombinasyonuna geçemiyecekmiş gibi gelirdi.
..........................
Kapıdan içeri girer girmez boynuma atlayan ikiz meleklerim sanki ruhumu yeniliyor, az önceki asabi insanın yerine 5 yaşındaki arkadaşlarını gören 5 yaşındaki oğlan çocuğu oluveriyordum.
Kızlarım Azra ile Lara yaşam ünitelerimdi.
Tabi eve giriş ücreti olan 2 adet tadelle ve ciklet sahipleri tarafından kabul edildiğinde mutluluğumuz tavan yapıyordu.
Karım her zamanki gibi mutfak kapısına bir omzunu dayamış biz üç kafadarın yerde yuvarlanmasını tadlı bir tebessümle izliyordu.
Masa yine şahaneydi.
Karım öğle aralarında bile hiç bir zaman zahmetten kaçınmayıp bütün hünerini gösterirdi.
Zaten hayatta başıma gelen en güzel şeydi o.
Üstelik 2 tane melek vermişti bana.
Karım sigarayı yeni bırakmış; temiz havanın ne kadar büyük bir nimet olduğundan bahsediyor bir yandanda Azra kendi tabağındaki sarmaları çaktırmadan Lara'nın tabağına aktarıyordu.
Birden bir çıtırdı hissettim; ani bir refleksle masayı tuttum.
Çığ gibi büyüyen ses evin her tarafındaydı..
Buzdolabı yere düşene kadar boş gözlerle dolabı izledim.
Beyazdı, Heybetliydi, düşerken çaresiz gitmek zorunda kalan bir yolcuyu anımsattı bana.
Büyük bir gürültü koptu; Kan beynimden çekilmiş ruhum gürültüyle beraber tekrar bedenime girmişti.
Şok insanın bi anda kullanım dışı kalmasıydı.
Ani bir refleksle kızları kucakladım. Herşey o kadar hızlı gelişiyorduki kaybedilen her saniye saatler gibi akıyordu.
Ev eşyaları birbirine kavuşmuş eski dostlar gibi biz ise aradan sıyrılmaya çalışan mültecileri andırıyorduk.
Nedensiz bir şekilde kapıya koşmaya başladım. Sarsıntı beni yavaşlatıyor. Kızlarım korkudan çığlıklar atarak ağlıyorlardı.
Zemin altımızdan kayıp giderken görüntü karardı bir kaç saniye hava boşluğunu hissettim.
Çığlıklar.
Çaresizlik.
Siyah bir dokunuş..Eller, gözler, Cıvıltılı bakışlar, Herşey kararmıştı..
...............
Gözlerimi açtığımda karanlık her taraftaydı.
Betonun soğuk kokusu ruhumu delip geçiyordu.
Saatin kaç olduğunu anlamam imkansızdı sanki bütün göçük benim üzerime devrilmiş gibi hiç bir yerden ışık girmiyordu.
Sağ elimin kıpırdadığını görmek beni cesaretlendirdi.
Vedat amcanın çaresizliği gözümün önüne geldi bir an.
Klostrofobi..
Kalbim göğüs kafesimden patlayıp fırlıyacakmış gibi bilinçsiz çarpıyordu.
Soğukkanlıydım.. Burdan ne pahasına olursa olsun hemen kurtulmalıydım.
Zaman kızlarımı ve karımı benden alırsa ihtimalini düşünmek bile gözyaşlarımın boşalmasına sebep oldu.
Sıradan bir öğle arasıydı oysa..
Hayat beni başmbaşka bir yola sokmuştu bir kaç dakika içinde.
Devam edecek...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder